Your browser version is outdated. We recommend that you update your browser to the latest version.

Ben Ne Geceyim Ne Gündüz

Evreni, o sonsuz bilinmeyeni anlamaya, kavramaya  çalışıyorum yüzyıllardır. Kıyaslayabileceğim bir tek modelim bile yok. Bir açılım, bir girişim yaşıyorum yeniden yeniden. İki taşın arasından avuçlarıma dolan uygarlık durmadan titretiyor yüreğimi. Göremediğim her şey etkiliyor görünümü. Resimlerimde yer çekimini kaldırmamın da nedeni budur belki. Boşluğa atılışım evrene katılmakla eşdeğer ve zamanın sonsuz erimleri, yaşamın çekim gücünün gizleri araladığım. Kavramsal hantallıklardan da kurtuluş bu. Kozmosun iç mantığına uzanan, gözlerime ve yüreğime dolan ışığa kavuşmak ereğim. Karizmatik bir biçimde nesilden nesile geçen bu dinamizmin yaratıcılığına kapılmamak elde mi? Bir zaman neferiyim ben. Çoğu kez o duruyor, ben gidiyorum. Geçmişte vardım kuşkusuz, gelecekte de var olacağım. Bir kavuşumdayım şimdi. Zaman tünellerinin birbirinin içinden  esip geçerken, izlerini bıraktığı bir noktadayım.  Öyle  bir nokta ki bu, geleceğin ışığı geçmişin bize uzanan kollarında. Evrim sürecinin üstündeki değişmez özlerle ilerliyoruz. Yaradılışın gizlerini çözmeye giden yol bir ütopya değil artık.

 

Bana kalırsa bir kuşatmayı yaşıyoruz  ve fetih bir gün kadar yakın.  Benim böylesine bir sistemden etkilenmemem olası mı? ”GÜN”e taşıyorum her şeyi. Renklerimde, ışığımda içsel ve öznel bir sentezle yapılanan yepyeni bir platformda soluklanıyor, evrenselleşiyorlar. Çözümlemelerim hiç bir zaman mitosla akıl, varlıkla yokluk arasında asılı kalmaz. Kaosu, düşünce ve düşünülen, düşünce ve düşler arasındaki uyuşmazlık yaratır. Çok iyi bilinen, çok iyi özümsenmişlerle birlikte yeni bir yaşam ortaya çıkar. Görselliğin bilinen dilini  kalkan yaparım resimlerime. Üst gerçek gözü yanıltarak gelir. Çok seslilikten yola çıkarak vardığım bütünsellik, özgün bir yaşamı duyumsamak, gizemli bir serüveni yaşamaktır. Yaşam denilen karmaşaya göndermeler yapmaktan alamıyorum kendimi. Eski Babilonya'lılarca yer ile gök arasında bağlantı kurmak için yapılan Ziggurat’lar gibi, zaman ve mekan kavramını sorguluyorum habire. Görünümün kandırmacalarını kullandığım doğrudur. Ama deneyimlerimi sardığım gökkuşağının, bir yol göstericiye gereksinimindendir bu. Yaşamın çift anlamlılığını başka nasıl aktarabilirdim ki? Geleneksellikler çok yüksek duvarlar örerler ele geçirdiklerinin her yanına. Düşünüyorum da  bu duvarlardan kurtulmanın yolu, yer çekimini kaldırmaktan da geçiyor. Bütün ilişkiler kendi çaplarında göndermelerde bulunurlar. Ya kim kazanır meydan savaşlarını? Hiç kuşkusuz, maviyi turuncu, sarıyı mor, kırmızıyı yeşil görenlerindir zaferler.

 

 

Galaktik sistem anlayışı, bir anlamda değişmezliği barındırsa da, gizlerinde saklı çok sesliliği ve dengeyi vurgular. Mekana tutsak olmaktansa, mekanı oluşturmayı seçer. Kurallarını kendi koyar. Geçmişin yerine geçer. Benim galaksilerimde evrenin o sarsılmaz gücünü, okyanusların gizemini, rengini, canlarını kavrayan kucağı, sevgiyi ve ışığı bulursunuz. Yansır ve kamaştırır. Zaman zaman da baştan çıkarır. Fısıldar zamanın ruhuna: ”İzle beni. Bir güç ve enerji odağından başladım açılımıma.”

 

Düşünüyorum da Big- Bang ile ortalığa savrulan ateş toplarının evreni kucaklamasından bu yana bir ışık boyutunu yaşıyorum. Bir sıçrayış, bir yaşamdan diğerine geçiş...Patlatan sıcaklık düşünce kavuştum ışığa. Tüm dengelerin kurulması içindir ışık ve benim duyumsamalarımda renkleşir. Bilinç paketimin bağlarını çözünce  yayılmaya başladı her şey. Oluşan muhteşem üçgenle gelişiyor, büyüyor. Sarsılmalarım evrensel vibrasyonlara dönüşürken, bir dağılım, bir kavuşum yaşıyorum yeniden yeniden. Tüm evrenden sorumluyum sanki. Öylesine sınırsız ki düşlerim, zaman zaman beni korkuttuğunu da itiraf etmeliyim. Geleceğin büyüsü gözleri kamaştırabilir. Bir evren küresiyim ben. Bir evren meyvasıyım. Sevgiyle oluşan bilincin ışığıdır kabuklarımı soyan tek şey. Yüzyılların gelişiminden ışık, yüreğimden ateş aldı renklerim.  Ateşin ışığa, ışığın ateşe kavuşmasıydı bu. Böyle buldum evrenimi ve zamansızlık ötesi bir zamanı böyle yaşıyorum..

 

Eğer resimlerimin dili olsaydı şöyle derdi her biri:  ” BEN   DİYE GÖRDÜĞÜN,  ASLINDA  BEN  DEĞİLİM.  BENİM  GERÇEĞİM ÇOK DAHA  UZAKLARDA,  ÇOK  DAHA DERİNLERDE.   BEN SENİN GERÇEĞİNDE  OLMADIĞIM  ÖLÇÜDE VARIM.  HAYDİ  GEL. BİN  ZAMANIN  RUHUNA VE  İZLE  BENİ.   EVRENSEL  BİLİNCE  GİDEN YOL  BENİMLE  IŞIR.  BENİMLE  SİL GÖLGELERİ. BEN NE GECEYİM NE DE GÜNDÜZ.  BİR EVRENİM  BEN  VE  SEN  BENİMLE  İNSAN.