Your browser version is outdated. We recommend that you update your browser to the latest version.

Ben gerçekten çok şanslıyım. Çok değerli insanlarla çalışma fırsatı buldum. Ama iki ustam oldu. Çok değerli  iki usta. Şeref Bigalı bana sanatı tanıttı. Sanatın o çetin basamaklarını onunla çıkmaya başladım. “Resmin namusunu” ondan öğrendim. Teknik tüm bilgileri o yükledi dağarcığıma. Öylesine çalıştırdı ki, bir virtiöz gibi parmaklarımın ucuna doldu tüm bilgiler. Düşünmeme gerek kalmadı.

Sonra, geçmiş ve gelecek arasında kalakaldım. Ne yöne bakacağımı bilemedim. Özgürlük tutsaklığım olmuştu. Sudan çıkmış bir balık gibiydim kumlarda . Çırpınıp duruyordum. Ne yapacaktım? Nereye gidecektim?

Çelişkilerle daralan yüreğim bir çıkış, minicik de olsa bir ışık arayıp duruyordu. Sabahlara kadar okuyor, deli gibi araştırıyordum. Aklımın hapsettiği  bilgilerin, duygularımı esir alıp beni kandırmasından ölesiye korkuyordum. Her çizgimi,  her rengimi sorguluyor, sorguluyordum.

Zef Cement’le  aydınlandı  yolum.  Öylesine ışık oldu ki bana. Gözlerim kamaştı adeta. Kendime olan inancımı, yüreğimi tazeledi. 

İçimdeki tüm kapıları ardına kadar açtı, kanatlarımı takmama yardım ederek yerçekiminden kurtulmamı sağladı. Sanatın evrensel bilince giden özgün yolunda  dolu dizginim artık.

Sevgili ustalarım, sizlere sevgi, saygı ve minnetle teşekkür ediyorum.

                                                                                                                                                                                               M. Serap DEMİRAĞ

ŞEREF  BİGALI (1925 Bergama - 2005 İzmir)

Titiz, araştırmacı, geleneklerinden vazgeçemeyen hümanist bir çağdaş. Hayatında hiçbir “izm” e ilgi göstermemiş, çizgi ve desen ustası.

İzmir Eğitim Fakültesi Resim Bölümünün kurulup gelişmesine  büyük katkılarda bulundu. Binlerce öğrenci yetiştirdi. Yurt içi ve yurt dışında 50nin üzerinde sergi yaptı. Bir çok ödül kazandı.

Batı resmine olan aşinalığı Paris’te Henri Goetz ile çalışmalarının mirasıydı. Ama Bigalı Anadolu’nun yerli kimliğinden ve değerlerinden kopamadı. Yağlıboya da olduğu kadar, suluboyada ve desende de piktural ve özgün estetiğin zirvesine ulaştı. Gizlendiği  köşesinden ışık saçan ve kendisini hep hissettiren sanatçı.

Ve usta….

ZEF CLEMENT (1930 Hollanda - 1983 İstanbul)

Kendisini oluşturan bir ortamı, Hollanda’yı bırakarak Türkiye’ye gelen, evrensel dilini topluma, evrene sonsuzluğa yansıtan  bir sanatçı. Açmazları kabullenmezdi. Doğu mistizminin bekaretini koruyan noktalarını zorlardı. ”Osmanlı Figür deformasyonlarının da en gizli yerlerine sahip olmak istiyordu” der,  Emin Çetin Girgin.

Hollanda Hükumetinin hediye ettiği kiliseyi 1972 -1981 yılları arasında sanat galerisi olarak  kullanırken bir taraftan da konferanslar veriyor, eğitim faaliyetlerini sürdürüyordu.40 Kez Hollanda’da 18 Kez de uluslar arası sergiler açtı  . Almanya, Fransa, Avusturya, İngiltere, Tenerif, Belçika, Lüksemburg, Macaristan, Yugoslavya, Polonya, Formoza Adaları, Endonezya, Seylan’da araştırmalar yaptı. Bu olağandışı yolculukları Türkiye’de son buldu. ”İstanbul’a aşık oldum” diyen Zef, Türkiye’ye yerleşti ve Müslüman oldu. 

                                                     “Zef Clement’i tanımak için dünyaya gelmeye değer “der Suna Tanaltay.